Önümüzdeki yıllarda teknolojide meydana gelecek yeni gelişmeler, toplumlar ve ülkeler üzerinde önceki teknolojik gelişmelerde olduğu gibi olumlu ve olumsuz etkiler yaratmaya devam edecektir. Bu etkiler, bireysel düzeyden başlayarak ülkelerin ekonomik, politik, kültürel alanları ile toplumsal düzeyde birçok değişimi de beraberinde getirecektir.
Teknoloji üretmek bir ülke ve toplumun geleceği açısından oldukça önemlidir. Ord. Prof. Dr. Cahit Arf, “ Bilim ve onun ürünü olan teknolojiyi üretmeyen toplumlar bağımsızlıklarını, dolayısıyla mutluluklarını yitirirler” diyerek teknoloji geliştirmenin önemini belirtmiştir
Nanoteknoloji, yaklaşık son on yılda ortaya atılan bir kavram olmakla birlikte, dünyada konu ile ilgili 1950’li yıllardan beri çok yoğun araştırmalar yapılmaya başlanmıştır. Nanometre birimi ile ölçülen boyutlara sahip bu yeni teknolojinin, mevcut teknolojik kazanımları çok daha ileri düzeylere taşıyacağı öngörülmektedir. Mevcut teknolojiler, maddelerin bilinen fiziksel özelliklerini konu almakla birlikte, nanoboyutlara inildiğinde kuantum etkisi diye adlandırılan ve malzemenin büyüklüğü ile değişen yeni özellikler ortaya çıkmaktadır.
Yansıttığı ışık yeşil görünür ve eğer ışık direk içine yöneltilirse kırmızıdır. (camın içinde 70 nm gümüş ve altın tanecikleri)
Maddelerin minyatürleştirilmesi kavramı, ünlü fizikçi Richard P. Feynman (1918-1988) tarafından ortaya atılmıştır. Feynman, kuantum elektrodinamiği sahasında yapmış olduğu çalışmalarla, 1965 yılında Fizik Nobel ödülünü kazanmıştır. Feynman tarafından 29 Kasım 1959’da, Amerikan Fizikçiler Cemiyeti yıllık toplantısında “There’s Plenty of Room at the Bottom” konulu konuşması nanobilim ve nanoteknoloji çağının başlangıç noktası olarak kabul edilmektedir. Feynman bu konuşmasında atomları ve molekülleri kontrol etmeyi becerebileceğimizden, bunu yapabilmek için de yeni aletlere ihtiyacımız olduğundan bahsetmiştir. Atomik seviyede yerçekimi kuvvetinin öneminin azalacağına, Van der Waals gibi zayıf kuvvetlerin öneminin artacağını da belirtmiştir.
Nanoteknoloji terim olarak ilk defa Japon bilim adamı Norio Taniguchi’nin “Nanoteknolojinin Temel Konsepti Üzerine (On the Basic Concept of Nanotechnology)” adlı makalesinde kullanılmıştır.
1981 yılında Heinrich Rohrer ve Gerd Karl Binning tarafından, elektron mikroskobuyla görülemeyen atom parçacıklarını 2000 kez büyütme özelliği bulunan ve atomik ölçekte çözünürlük sağlayan Tarama Tünel Mikroskobu keşfedilmiştir. Heinrich Rohrer ve Gerd Karl Binning, Tarama Tünel Mikroskobu’nun keşfi sebebiyle fizik alanında Nobel ödülü kazanmışlardır.
Kaliforniya'daki Foresight Enstitüsü başkanı Dr. Eric Drexler, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü‘ndeki (MIT) eğitimi sırasında, 1986’da yayımlanan “ Engines of Creation: The coming Era of Nanotechnology-Motorların Yaratılışı: Nanoteknolojinin Yaklaşan Çağı” isimli kitabında nanoteknoloji daha iyi anlaşılmaya başlanmıştır.
Drexler, atomlarla, canlı hücrelerden çok daha küçük, mevcut makinelerden çok daha güçlü ve hafif ve kendi kendini kopyalayan nanoölçek seviyesinde makineler üretilebileceğini iddia etmiştir. Biyolojik sistemlerden esinlenerek molekülsel makineler yapılabileceğini önermiştir.
1985’de R.E. Smalley, H. W. Kroto ve R.F. Curl karbon elementinin yeni bir formu olan futbol topuna benzer, 60 karbon atomunu içeren (buckyball) keşfetmişlerdir. Karbonun bu yeni allotropu ,jeodezik kubbenin ünlü mimarı Buckminster Fuller’e itafen Buckminsterfullerene olarak isimlendirilmiştir.
1986 yılında; G.Binnig, C.F.Quate ve Ch.Gerber, Atomik Kuvvet Mikroskop’unu keşfetmişlerdir.
9.11.1989’da D.Eigler ve E. Schweizer 35 xenon atomu ile nikel bir yüzeye IBM logosunu yapmışlardır. Bu logonun cümle sonuna konulan nokta işaretinin kapladığı alana yaklaşık 350 milyon kez sığabileceği açıklanmıştır.
1991 yılında Japon fizikçi Sumino Iijima, 1985’de keşfedilen Karbon nanotüpleri üretmeye başlamıştır.